Yağmur hafifçe düşerken Iğdır’da Gaziler Haftası töreni başlıyordu. Tören alanında bir detay, gazeteci Sebahattin Yum’un objektifine takıldı: Vali beye özel olarak getirilen şemsiye.
O sırada gaziler ve gazi yakınları yağmur altında bekliyordu. Kimse onları fark etmiyor, kimse onları korumuyordu. Oysa bu ülkenin en ağır bedelini ödemiş insanlardı onlar.
Sebahattin Yum, görevini yaptı. Fotoğrafını çekti, haberini yazdı. Başlık çarpıcıydı, ama aynı zamanda yalın bir gerçekti: 'Valiye şemsiye var, gazilere yok.'
Bu haberin ardından iki sivil polis İHA bürosuna geldi. Yum’u emniyete davet ettiler, gerekçe sunmadan. Ardından sağlık kontrolü, sonra emniyet. Aynı gün, meslektaşı Ercan Tunç da emniyet çıkışında Sebahattin’in fotoğrafını çekerken gözaltına alındı. Her iki gazeteci kısa süre sonra serbest bırakıldı. Ancak gözaltıların, Iğdır Valisi Ercan Turan’ın talimatıyla gerçekleştiği iddiası kamuoyunda yankı buldu.
Bu olay, sadece iki gazetecinin gözaltına alınması değil. Bu olay, kamu görevlilerinin eleştiriye tahammülsüzlüğü, basın özgürlüğüne yönelik fiili müdahale ve hukukun üstünlüğü ilkesinin açıkça ihlalidir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sıkça vurguladığı "Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü" söylemi, o gün Iğdır’da yerle bir oldu.
Anayasa’nın 26. maddesi, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünü güvence altına alır. 5187 sayılı Basın Kanunu, gazetecinin haber alma ve yayma hakkını korur. Ancak bu yasalar, o gün paspas edildi. Bir fotoğrafın, bir başlığın, bir gerçeğin bedeli gözaltı oldu.
Efendiler, gazetecilik suç değildir. Gerçeği göstermek, kamuoyunu bilgilendirmek, eleştirmek, sorgulamak bu mesleğin doğasında vardır.
Şemsiye altına sığınanlar, eleştiriye açık olmayı da öğrenmelidir. Çünkü kamu görevi, ayrıcalık değil sorumluluktur.
Bu ülke, gazilerini yağmur altında bırakmayı değil, onlara saygı göstermeyi hak ediyor. Bu ülke, gazetecisini gözaltına almayı değil, onun özgürce yazmasını desteklemeyi hak ediyor.
Ve biz, böyle insanları hak etmiyoruz.
Yorum Yazın