EĞİTİM İLAN
BEDAVA İLAN-EMKLAK İŞYERİ
Ankara
DOLAR41.5981
EURO48.7157
ALTIN5025.5
Gül YILMAZ

Gül YILMAZ

Mail: [email protected]

Bir ülkenin en büyük sessizliği halkının konuşmaktan korktuğu andır.

Bugün sokakta, pazarda, işyerinde, evinde fısıltıyla konuşan milyonlar var. Korku sadece siyasetin değil, gündelik hayatın dili olmuş durumda. Adaletin terazisi artık vicdanla değil, güçle tartılıyor.

Halk, kendi hikayesinde figüran, sesini yükselten ise hain, susturulan kahraman sayılıyor. Oysa demokrasiler, korkunun değil cesaretin topraklarında yeşerir. Peki biz, bu sessizliğin bedelini daha ne kadar ödeyeceğiz?

İnsanlar neden konuşmaz ya da harekete geçmez? 

Ekonomi iyi mi? Hayır! Özgürlük ve demokrasi yeterince var mı? Buna siz karar verin.. Sürekli muhalif partilerin belediyelerine soruşturma açılıyor. Peki iktidar belediyelerinde hiç mi sıkıntı yok diye sorası geliyor insanın. Artık bir emekli, maaşıyla iki çeyrek altın bile alamıyor. Kadın cinayetleri çok arttı. Peki bu kadar olumsuz örnek varken halk neden gerektiği kadar sesini çıkarmıyor ya da çıkaramıyor mu diye soralım?

Acaba politik baskılar olabilir mi?

Sürekli gözaltına alınan ve tutuklanan etkin ve yetkin kişilerin etkisi olabilir mi? İşini kaybetme, devlet kurumlarından dışlanma ya da yargılanma tehditi olabilir mi?

Bu soruları sormaktan ziyade sorulmayan soruları sormamız gerekiyor. Mesela aslında halkın ses çıkarmadığı süreçte neler kaybedebileceğini. Bir toplum nasıl yönetilmek isterse iktidar o şekilde yönetir.

Medya burda çok önemli. Medyanın büyük bir çoğunluğu gerçek gündemden ziyade gündem dışı konularla halkı yanıltabilir ve böylece halk gerçek habere ulaşamayabilir. Eleştirel sesler genellikle internetle sınırlı olabilir. Böylece halkın büyük kısmı tek taraflı bilgi alabilir.

Ya da hayal kırıklığı halkı gelecekten vazgeçirmiş olabilir mi? Sürekli seçimler ama değişmeyen sonuçlar...
Yani kısacası iğneyi başkasına çuvaldızı kendimize batırmamızın zamanı gelmedi mi?

Halklar arasında kutuplaşmada bir sessizlik sebebi olabilir. Hatırlıyorum; çocukluğumda Alevi, Türk, Kürt vs. diye arkadaş, ya da komşu ya da, çevre ayırt etmek yoktu. Hep beraber hareket ederdik. 
Bilim ilerliyor. İnsanlık artık uzayda başka hayat alanları araştırırken biz hala "O Kürt bu Türk; o günah, bu günah değil vs." çelişkilerindeyiz. 

Dünya genelinde demokrasiden ziyade bir otokrasileşme söz konusu.Bunun nedenlerine bakmak lazım. Acaba halkların toplumsallaşmaktan ziyade bireyselliğe doğru gidiyor olmasından dolayı olabilir mi?
Ya da sosyal medyayla, saçma sapan kadın programlarıyla insanlar uyutuluyor olabilir mi?

Peki birde iktidar açısından bu konuyu ele alalım. Yani halkın sessizliğini. Sorgulama azalır. Korku içindeki insanlar, "başımıza bir şey gelir" endişesiyle konuşmaktan ve eleştirmekten çekinir.

Bu da iktidarın hesap verme zorunluluğunu azaltır.

Birlik değil bölünme oluşur. Korku halkı birleştirmez, aksine birbirine güvensiz ve pasif bireylere dönüştürür. İktidar bu durumu kullanarak 'biz' ve 'onlar'ayrımını güçlendirir.

Değisim isteği bastırılır. Korkan halk statükoyu değiştirmek yerine 'mevcut hal daha kötüye gitmesin' diye düşünür. Ve böylece değişim isteği bastırılır ve propaganda kolay işler.. Korkan bir halk özgürlüğünü değil, güvenliğini seçer. Bu da iktidara çok büyük bir avantaj sağlar. Sorgulanmadan yönetme hakkı.

Yani "Stockholm Sendromu"diyebilir miyiz?

Bu tarih boyunca uygulanmış ve maalesef kabül görmüştür. Şimdi neden kadınlara ve eğitime bu kadar çok oynandığını anladınız mı? 

Kadını hor görürsen,cahil bırakırsan, özgürlüğünü elinden alırsan; onun yetiştireceği nesilde bir o kadar cahil, düzeni şartsız şurtsuz kabul eden kişilerden oluşur. Kadın kocasına itaat etmelidir. Onun en önemli görevi çocukları ve eşiyle ilgilenmektir. Kadının neyine kariyer yapmak ya da ayakları üzerinde durmak değil mi?

Ve eğitim...
Kitaptan alınan vergi pırlantadan bile alınmıyor. Neden acaba? İnsanların uyanıp gerçekleri görmesinden korkuluyor olabilir mi?

Matrix diye bir film vardı. O zamanlar sadece bilim kurgu diye algılamıştım. Şimdi sanki yaşıyormuşum gibi geliyor. Benim gibi düşünen kimler var acaba?

Yani demem o ki kendinize neyi layık görürseniz onu yaşarsınız ya da susarsınız...

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar
msp