Demokrasi, herkesin eşit temsil hakkına sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Ancak rakamlara baktığımızda, kadınların siyasetteki varlığı hâlâ erkeklerin oldukça gerisinde.
Seçme ve seçilme hakkı anayasal güvence altında olsa da, kadınların siyasette görünür olmasının önünde görünmez duvarlar var.
En başta, toplumun köklü önyargıları… Yüzyıllardır süregelen 'siyaset erkek işidir' algısı, kadınların liderlik yolunu tıkıyor. Kadın siyasetçiler hâlâ, 'anne mi olacak, siyasetçi mi?' gibi klişe sorularla karşı karşıya kalıyor. Oysa erkeklerden kimse 'baba olmakla' siyaset arasında seçim yapmalarını istemiyor.
Bir diğer engel, siyasetin yüksek maliyeti. Kampanyalar, medya görünürlüğü, saha çalışmaları… Hepsi ciddi finansal kaynak gerektiriyor. Kadınların ekonomik güce erişiminin sınırlı olması, onları daha en baştan yarışın gerisine itiyor.
Siyasi partilerdeki erkek egemen yapı da cabası. Parti içi dengeler çoğu zaman kadınları vitrin süsü olarak gösteriyor ama karar mekanizmalarına sokmuyor. Yani 'cam tavan sendromu' siyasette de bütün ağırlığıyla karşımıza çıkıyor.
Üstelik kadınlar yalnızca görünmez engellerle değil, doğrudan şiddet ve baskıyla da karşılaşıyor. Hakaretler, tehditler, sosyal medyada cinsiyetçi saldırılar…
Kadın siyasetçilerin direncini kırmak için kullanılan yöntemler ne yazık ki hiç azımsanacak boyutta değil.
Tüm bu tablo, bize şunu açıkça söylüyor:
Kadının siyasette eşit temsili yalnızca bir hak meselesi değil, aynı zamanda toplumun daha adil, daha kapsayıcı bir geleceğe yürüyebilmesi için zorunluluktur. Daha fazla kadın siyasette yer aldığında, yalnızca rakamlar değil, siyasetin dili de değişecektir.
Demokrasinin yarısı eksik kalmasın diye, kadınların siyasette daha fazla yer almasının zamanı çoktan geldi de geçiyor.
Bizim tarihimiz sadece kahraman askerlerin değil, cepheye mermi taşıyan Şerife bacıların anaların kadınların tarihidir. Ama ne yazık ki milliyetçilikten bahseden birçok ağız bu gerçeği görmezden geliyor. İfade etmek gerekir ki, kadınların haklarını yok sayan bir anlayışın milliyetçilikten söz etmeye hakkı yoktur. Bu milletin yarısı kadınlardır. Onları görmezden gelen bir zihniyet yarım milliyetçiliktir.
Bugün hala kadınlar sokakta şiddete uğruyor, iş hayatında geri plana etkiliyor, siyasette yeterince temsil edilmiyorsa hangi milliyetçilikten söz edebiliriz. Milliyetçi olmak kadının sesini kısmak değil, onun emeğini ve mücadelesini yükseltmektir. Çünkü bu topraklar Nene Hatun'un, Halide Edip'in, Kara Fatma ile nice isimsiz kahramanın fedakarlığı ile vatan olmuştur.
Milliyetçilik sadece geçmişe methiye düzüp bugünü ihmal etmek değildir. Eğer genç kızlarımız umudunu yitiriyorsa, kadınlarımız özgürce yaşayamıyorsa o zaman vatan sevgisi laf olmaktan öteye gidemez.
Gerçek Milliyetçi kadının emeğini görür, değerini teslim eder.
Unutmayalım; kadına hak ettiği değeri biçmeyen millet gerçek milliyetçi değildir..!
Yorum Yazın