Vatandaşlarla yapılan tüm anketlerde en önemli sorun sıralamasında ekonomi birinci sırada çıkıyor. Büyük bir fakirlikle karşı karşıyayız. İnsanımız iş bulamıyor, yeterli beslenemiyor, barınma ihtiyacını dahi ailedeki tüm bireylerin gelirlerini bir araya getirerek zar zor karşılıyor. Bunları söyledikten sonra gezme, dinlenme, eğlenme, kültür-sanat etkinlikleri gibi ihtiyaçlara hiç değinmiyorum bile. Zaten artık insanımıza bunların ihtiyaç değil lüks olduğu aşılanarak yaşamanın değil hayatta kalmanın yeterli olduğu fikri zerk ediliyor.
Pazarların toplanma saatini bekleyen, çöpten eşya alan insanımızın sayısı her geçen gün artıyor. Bir zamanlar çöpten kâğıt-plastik toplayanlar bize garip gelirken şimdi bunun sefalet değil iş olduğu bize aşılanıyor.
Gençlerimizin neredeyse hemen hemen hepsi üniversite mezunu, pırıl pırıl zeki gençler. Mezun olan gençlerimizden kendi alanında iş bulabilenler kendilerini şanslı hissediyorlar. Üstelik eskiden niteliksiz işçilere başlangıç ücreti olarak verilen asgari ücretle çalıştırılıyorlar. Alanında iş bulmak için ısrarlı arayışa girip bulamadığı için çalışmayanlar ise “iş beğenmiyor” diye suçlanıyorlar. Bu sebeple nerede ise hemen hepsi yurt dışına gidip orada çalışmak istiyor. Sık sık sosyal mecrada yurt dışında ne kadar kazanılıyor, kazanılan aylık ücretle neler alınabilir, marketlerinde bir araba dolusu ürün kaç liraya alınır gibi videolar paylaşılıyor. Gençlerimizin yurt dışına gitme istekleri işsizlikten değil şımarıklıktan, ülkelerine nankörlükten olduğu bize aşılanıyor.
Esnafımız, tüccarımız, çiftçimiz artık üretmeyi bıraktı, girdi maliyetleri kârlarının çok üstünde hatta her sene artan bir şekilde açık veriyorlar. Üretmeyi bırakan, firmasını kapatan, tarlasını-bağını-bahçesini satan, yavrulu hayvanını kesimhaneye gönderen insanımız feryat ediyor. Bunların feryatları ticari hayatı olumsuz etkileyen piyasa bozucu davranışlar olarak bize aşılanıp üstüne bir de milyonlarla ifade edilen idari para cezaları kesiliyor. Üstüne bir de yeri gelip ekonominin patates tüccarları sebebi ile bozulduğu iddia ediliyor.
Emeklimizin maaşı asgari ücretin üzerindeyken altına düştü, emekli maaşı kirayı bile karşılayamaz hale geldi. Emeklimiz yıllarca yüksek primler öderken ekonomiye olumlu katkısı olduğu gibi bir söylem yokken emekli maaşlarının ödenmesi bize bütçe açığının sebebi olarak aşılanıyor.
İnsanımızın elinde avucunda ne varsa binbir türlü bahane ile alınıyor. Kefen parası ya da kötü gün için sakladığı birkaç tane yastık altı tabir edilen altını varsa onlara bile göz dikildi. Yastık altı altınların elde tutulması bize enflasyonla mücadeleyi zayıflatıyor diye aşılanıyor.
Mülksüzleştirme politikası uygulanıyor. Mülkü olanlar ağır vergi yükü altında eziliyor. Emlak vergilerine %700 zam getirildi. Kira alanların senede iki kirası gelir vergisine gidiyor. İnsanımız yeni mülk edinemezken eskiden aldıklarını da muhafaza edemiyor. Bu ağır vergiler bize dış borca, faize giden paralar olarak değil yatırıma kullanılan paralar olarak aşılanıyor. Bu da yetmezmiş gibi deprem riski taşımayan binalara bile rezerv alan diye el konuluyor.
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Her alandan fakirleştiriliyoruz. Bu fakirliğin ekonomik krizin bir sonucu olduğu bize aşılanıyor. Halbuki dünyada hiçbir ülkenin ekonomisinde bu kadar uzun süren bir kriz söz konusu değil.
Fakirlik öyle bir durum ki size yapmayacaklarınızı yaptırır, söylemeyeceklerinizi söylettirir, gözünüz artık başka bir şey görmez ve düşünemezsiniz. Tefekkür ve muhakeme zayıflar, bunlar zayıflayınca doğru karar veremezsiniz. Anlık duygularla ve yardımlarla kararlarınız çok çabuk değiştirilebilir. Bazen ekonomik durumu kötü seçmene “bir koliye oyunuzu sattınız suçlaması” yapılıyor. Maalesef geleceğimiz bir yardım kolisine bağlı hale getirildi. Asıl suçlamamız gerekenler bilinçli olarak insanımızı kararları istendiği gibi şekillendirilebilir bir kitle haline getirenler olmalı. Bunun sonunun nereye vardığının hepimiz farkındayız. Bu şimdi bir yasa maddesi olur, bir madenin yabancılara verilmesi, bir kurumumuzun çay parasına satılması olur, yarın bir su kaynağımızın kira adı altında verilmesi, bir toprak parçamızın gözden çıkarılması ya da yeni bir anayasa altında ülkenin bölünmesinin alt yapısının inşası veya bir terör elebaşısının çıkarılıp kurulmak istenen bir ülkenin başına getirilmesi olur.
Yorum Yazın