Bir mağaranın duvarında başlayan hikâyeye, Bursa’da devam eden bir yolculuk..
Mağaranın boş karanlığında, elinde yanık bir dal parçası tutan insan…
Gözleri, duvarın soğuk taşlarında geziniyor. Karnı doymuş ama ruhu hâlâ aç.
Elleri, bilinçsiz bir dürtüyle harekete geçiyor. Dal parçasının ucundaki kömür, taşa bir çizgi bırakıyor.
Önce bir çizgi… Sonra ikinci, üçüncü…
Çizgiler birleşip bir bizonu, bir eli ya da yıldızları andıran noktaları oluşturuyor.
İşte sanat, tam o an ilk nefesini alıyor.
Bu sahne, insanlık tarihinin en kadim dürtüsünü anlatıyor: kendini ifade etme ihtiyacı.
Ve belki de o ilk çizgiden bugüne, sanatın özü hiç değişmedi.
İçimizdeki boşluğu doldurmak, görünmeyeni görünür kılmak, susanı konuşturmak için var oldu sanat.
Ben de bu dürtüyle yeniden yazmaya başlıyorum.
Adana'da başladığım serüvene, şimdi Bursa'da devam ediyorum.
Yeni bir şehir, yeni bir ritim, ama aynı arayış: Sanatı ve sanatçıyı daha iyi anlayarak, daha iyi anlatarak…
Bursa, tarih boyunca sadece ticaretin değil, kültürün de kavşağı oldu.
Hanlar, hamamlar, camiler ve çarşılar arasında dolaşırken, bir yandan da atölyelerde, sahnelerde, sokak duvarlarında sanatın izlerini sürüyorum.
Burada sanat, sadece galerilerde değil; bir çini ustasının ellerinde, bir gölge oyunu perdesinde, bir sokak müzisyenin ezgilerinde yaşıyor.
Adana’nın sıcak, doğrudan ve isyankâr ruhundan sonra Bursa’nın daha içe dönük, daha sabırlı anlatımıyla karşılaşmak…
Bu geçiş, sadece coğrafi değil; aynı zamanda anlatı biçimimi de dönüştürüyor.
Artık daha fazla dinliyorum, daha fazla gözlemliyorum.
Çünkü sanat, bazen bir çığlık değil; bir fısıltıdır.
Sanatçıya Kulak Vermek
Yeni dönemde, Bursa’daki sanat coşkusu ile birebir temas kurmak istiyorum.
Üretim süreçlerini, ilham kaynaklarını, mücadelelerini ve hayallerini yaşamak..
Sanatçının sesi, sadece estetik değil; aynı zamanda politik, toplumsal ve kişisel bir ifade biçimi.
Bu sesi duymak, anlamak ve aktarmak, benim için sadece bir gazetecilik görevi değil; bir vicdan meselesi.
Geçmişin İzinde, Geleceğe Doğru
Adana’da olduğu gibi, Bursa’da da geçmişin izleri bugünü şekillendiriyor.
Kent belleği, sanatın dokusuna sinmiş durumda.
Bir zamanlar ipek dokuyan tezgâhların sesi, bugün bir performans sanatçısının bedeninde yankılanıyor.
Bir meddahın hikâyesi, bir grafiti duvarında yeniden anlatılıyor.
Ben bu izleri takip ederek, hem geçmişi görünür kılmak hem de geleceğe bir kayıt bırakmak istiyorum.
Çünkü sanat, sadece bugünü anlatmaz; yarına da bir iz bırakır.
Ve şimdi…
Yeniden merhaba.
Yeni şehir, yeni hikâyeler, ama aynı tutku.
Sanatı ve sanatçıyı daha iyi anlayarak, daha iyi anlatarak…
Bu köşede, birlikte keşfetmeye devam edeceğiz.
Yorum Yazın