Türkiye, dünya üretiminde lider olduğu Antep fıstığını İtalya’dan ithal ediyor. Bu yalnızca tarım politikalarının çöküşü değil; kültürel hafızanın sessiz erozyonudur.
Antep fıstığı, sofraya atılan sıradan bir kuruyemiş değildir. O, toprağın sabrını, çiftçinin emeğini ve Anadolu’nun belleğini taşır. Gaziantep mutfağının belkemiği, yüzyıllardır Akdeniz ticaret yollarının gözdesi, halk türkülerinin bile içinde bir simge olarak yaşamıştır.
Bugün gelinen nokta ise iç karartıcıdır: İtalya’dan fıstık ithal etmeye başladık. Bu bir 'ticari tercih' değil; kendi öz ürününü yabancıya teslim etmenin ve hafızayı tüketmenin resmidir.
Osmanlı arşivlerinde dahi Antep fıstığının ihracat kaydı vardır. 18. yüzyılda Halep ve Antep’ten çıkan kervanlar, Akdeniz limanlarını fıstıkla beslerdi. Bugün tablo tersine dönmüş: Akdeniz’in batısından fıstık alıyoruz. Bu yalnızca tarihî bir ironi değil, tarım politikalarının iflasıdır.
Rakamlar ise çarpıcı. İtalya’nın dünya üretimindeki payı %1 bile değilken, Türkiye %15–20’lik üretim kapasitesiyle devler arasında. Buna rağmen ithalatçı konuma düşmek, yalnızca tarım politikalarının değil, vizyonun da çöktüğünü gösterir.
Burada mesele 'kaç ton fıstık ithal edildi' değil. Mesele, kaç yüzyıllık bir kültürün sessizce erozyona uğradığıdır. İthalat bir kez başlarsa piyasa alışır, çiftçi küser, tüketici kanıksar. Geriye yalnızca ambalajda kalan bir isim kalır; içini ise başkası doldurur.
Antep fıstığını kaybetmek, yalnızca sofradan bir lezzetin eksilmesi değildir. Bu, bir kentin, bir mutfağın ve bir ülkenin hafızasının silinmesidir.
UNESCO’nun kültürel miras listesinde bile yer alan bu ürün, artık dışarıdan ithal edilen bir mal haline geliyorsa, yalnızca ekonomik değil, kültürel bir kayıp söz konusudur.
Bugün fıstık, yarın zeytin, öbür gün pamuk ve incir… Bir ülke kendi ürünlerini ithal etmeye alışırsa, domino etkisiyle kültürel tarım mirası devrilir. Soframız yabancı etiketli ürünlerle dolarken, kendi toprağımızın sesi yavaş yavaş kısılır.
İtalya bu ürünü stratejik bir tarım sektörü haline getirirken, bizde çiftçi desteklenmiyor; maliyetler sübvanse edilmiyor; markalaşma ve coğrafi işaret koruması yetersiz kalıyor. Bu yalnızca bir tarım sorunu değil, ulusal güvenlik ve kültürel kimlik sorunudur.
Ve buradan sorumlulara seslenmek gerekir: Fıstığı ithal eden karar yalnızca bugünün ekonomisini değil, gelecek nesillerin hafızasını ipotek altına alır. Tarım politikaları günübirlik ithalatla değil, uzun vadeli üretim planlarıyla yürütülmelidir. Eğer bugün Antep fıstığını kaybedersek, yarın hangi ürünü, hangi kimliği ithal etmek zorunda kalacağımızı kimse öngöremez.
Fıstık, bu ülkenin yalnızca ekonomisine değil, hafızasına da kazınmış bir mirastır. Mesele artık sadece kuruyemiş değil; kaybolan köklerimizin, elimizden kayan geleceğimizin hikayesidir. Fıstık giderse yalnızca cevizli baklavanın tadı değil, bu toprakların hafızası da kaçar.
Yorum Yazın